HUDUTLAR Bir yaz günü Fransa'dan karayoluyla Almanya'ya geçiyoruz. Güneş ışıl ışıl şavkıyor, hava açık, gökyüzü berrak, yeryüzü rengarenk. Yolun sağında, solunda bir tür papatya olsa gerek, her tarafı bir örtü gibi kaplamıştı. "ALMANYA'YA HOŞGELDİNİZ" levhası çıktı, artık levhalar, tabelalar Almanca idi, Fransızca bitti. Fransa'dan Almanya'ya geçtik, hudut ile neredeyse bitişik olan park alanına arabayı hemen çekip arabadan indik ve Almanya'ya ayak bastık, sonra rengarenk tabiatı seyre daldık. Yeryüzünü örten papatyalara bakarken, düşüncelere daldım: Hududu geçtik, ülke ismi değişti, dil değişti ama papatyalar değişmedi, hududun her iki tatafında da aynıydı, sıra halindeki doğal ağaçlar gene aynıydı, gökyüzünde parıldayan güneş aynıydı, masmavi gökyüzünde huduttan bihaber kanat çırpıp hududun bir o tarafına bir bu tarafına uçuşan kuşlar aynıydı, gökyüzünde hudut yoktu. Hududun her iki tarafında hava, oksijen aynıydı. Ne gökyüzünün rengi ne de y