SESSİZ GÜRÜLTÜ
SESSİZ GÜRÜLTÜ
Şemsiyemi nedense bugün evden çıkarken almadım, hem de Cenevre'de bugün yağmur yağacağını bildiğim halde. Bu güneşsiz günde evde oturmak varken bir pazar günü şehir merkezinde caddelerde yürürken çok sert bir yağmurun altında buldum kendimi. Daha da azgınlaşacağı belli olan yağmurdan kaçıp hemen yanımdaki "Café & Bar Swiss" gençlik barına girdim.
Yağmurdan kaçıp doluya tutuldum, barda o kadar aşırı bir gürültü vardı ki, işin içinde ıslanmak olmasaydı o güzelim yağmur sesini yeğleyip bu gürültüden kaçabilirdim. Gürültü yetmezmiş gibi bir de aşırı kalabalıktı, kalabalığın yarısı ayaktaydı, oturacak sandalye yok diye değil, tarz böyleydi ve ağzına kadar tıka basa doluydu bar. Bira içip bağıra bağıra eğlenenler, müzik ritmine uygun olarak yerinde dans edenler, telefonda konuşanlar, garson çağıranlar...
Islanmayı düşünmeksizin tam bardan çıkmak üzereyken köşede yalnız ve çok sakin bir vaziyette oturan bir kız gözüme çarptı ve nedense dışarıya çıkmak yerine oraya doğru gidip ayakta bir tane bira içmeye karar verdim. Kalabalık içinde sürekli dolanan garson birayı getirdi. Kız camdan dışarıdaki yağmura, ben kıza bakıyordum. Barlarda kız tavlayan biri olmadım hiçbir zaman, bu refleks nereden geldi anlayamadım.
Bu kalabalığın ve gürültünün içinde bu kız nasıl böyle sakin, rahat duruyordu? Ormanda ağacın gölgesinde kuş sesleri, yaprak hışırtıları eşliğinde oturuyor gibiydi.
Yanıbaşında ayakta durduğumu görünce eliyle yanındaki sandalyenin boş ve müsait olduğunu, oturabileceğimi işaret etti. Oturdum yanındaki sandalyeye, o dışarıyı seyretmeye devam ediyordu, önündeki bardakta bir likör vardı, biramı içerken nezaketen ona doğru kaldırıp "Şerefe" dedim, sükunetinden taviz vermeden sempatik ve gülümsemeli bir yüz ifadesi ile o da bardağını kaldırdı. Kolundaki bilezikte "Leila" yazıyordu. Demek ki ismi Leila idi.
Kalabalığa yüzü dönük vaziyette dışarıyı seyreden Leila'nın güzelliğiyle sakin duruşu adeta birbirini tamamlıyordu. O yağmura ben ona bakmaya devam ediyordum.
Bir anda kırılan bardak, şişe sesleri o koca gürültüyü bastırdı, çok bardak ve şişe kırılmış olmalı ki kalabalığın gürültüsünü örttü. Bunların hiçbiri gene Leila'nın bu güzel duruşunu, sükunetini bozamadı ve ben Leila'nın bu haline hayran kaldım. Yağmur durdu, bir sonraki parçaya geçmek üzere müzik sesi kesildi, müzik olmayınca kalabalığın gürültüsü o anda çıplak gibiydi.
Müzik sesi gelmiyordu daha, DJ hangi parçayı koyacağına sanki karar veremiyordu, hazır durum böyleyken, sesler kısmen de olsa azalmışken bu fırsatı değerlendirmeliydim, Leila'ya dönüp "Müzik ile yağmur aynı anda bitti" dedim, Leila gülümsemek ile yetinip cevap vermedi.
Yağmurun dinmesine üzülmüş olmalı diye düşündüm. Ne yapıp edip diyalog kurmalıydım "Yarın gene çok yağmurlu bir gün olacak" dedim. Leila çok iyi dinlemesine rağmen cevap yerine masadaki telefonunu eline alıp ekrana bir şeyler yazdı ve sonra ekranı bana gösterdi :
"Çok özür dilerim, kulaklarım duymaz, sağırım".
Müzik çalmaya devam etti, kalabalığın çıplak sesi tekrar giyinmiş gibi kaldığı yerden devam etti, Leila dışarıyı camdan seyretmeye devam etti, gözünü kaldırımdaki güvercinlerden ayırmıyordu.
Sükunetiyle ıssız bir çölde tek başına yürüyen biri gibiydi Leila. Bense bu çölde ağaç gölgesi arayan biri gibiydim.
Mûlla Evîndar
03.03.2020
Şemsiyemi nedense bugün evden çıkarken almadım, hem de Cenevre'de bugün yağmur yağacağını bildiğim halde. Bu güneşsiz günde evde oturmak varken bir pazar günü şehir merkezinde caddelerde yürürken çok sert bir yağmurun altında buldum kendimi. Daha da azgınlaşacağı belli olan yağmurdan kaçıp hemen yanımdaki "Café & Bar Swiss" gençlik barına girdim.
Yağmurdan kaçıp doluya tutuldum, barda o kadar aşırı bir gürültü vardı ki, işin içinde ıslanmak olmasaydı o güzelim yağmur sesini yeğleyip bu gürültüden kaçabilirdim. Gürültü yetmezmiş gibi bir de aşırı kalabalıktı, kalabalığın yarısı ayaktaydı, oturacak sandalye yok diye değil, tarz böyleydi ve ağzına kadar tıka basa doluydu bar. Bira içip bağıra bağıra eğlenenler, müzik ritmine uygun olarak yerinde dans edenler, telefonda konuşanlar, garson çağıranlar...
Islanmayı düşünmeksizin tam bardan çıkmak üzereyken köşede yalnız ve çok sakin bir vaziyette oturan bir kız gözüme çarptı ve nedense dışarıya çıkmak yerine oraya doğru gidip ayakta bir tane bira içmeye karar verdim. Kalabalık içinde sürekli dolanan garson birayı getirdi. Kız camdan dışarıdaki yağmura, ben kıza bakıyordum. Barlarda kız tavlayan biri olmadım hiçbir zaman, bu refleks nereden geldi anlayamadım.
Bu kalabalığın ve gürültünün içinde bu kız nasıl böyle sakin, rahat duruyordu? Ormanda ağacın gölgesinde kuş sesleri, yaprak hışırtıları eşliğinde oturuyor gibiydi.
Yanıbaşında ayakta durduğumu görünce eliyle yanındaki sandalyenin boş ve müsait olduğunu, oturabileceğimi işaret etti. Oturdum yanındaki sandalyeye, o dışarıyı seyretmeye devam ediyordu, önündeki bardakta bir likör vardı, biramı içerken nezaketen ona doğru kaldırıp "Şerefe" dedim, sükunetinden taviz vermeden sempatik ve gülümsemeli bir yüz ifadesi ile o da bardağını kaldırdı. Kolundaki bilezikte "Leila" yazıyordu. Demek ki ismi Leila idi.
Kalabalığa yüzü dönük vaziyette dışarıyı seyreden Leila'nın güzelliğiyle sakin duruşu adeta birbirini tamamlıyordu. O yağmura ben ona bakmaya devam ediyordum.
Bir anda kırılan bardak, şişe sesleri o koca gürültüyü bastırdı, çok bardak ve şişe kırılmış olmalı ki kalabalığın gürültüsünü örttü. Bunların hiçbiri gene Leila'nın bu güzel duruşunu, sükunetini bozamadı ve ben Leila'nın bu haline hayran kaldım. Yağmur durdu, bir sonraki parçaya geçmek üzere müzik sesi kesildi, müzik olmayınca kalabalığın gürültüsü o anda çıplak gibiydi.
Müzik sesi gelmiyordu daha, DJ hangi parçayı koyacağına sanki karar veremiyordu, hazır durum böyleyken, sesler kısmen de olsa azalmışken bu fırsatı değerlendirmeliydim, Leila'ya dönüp "Müzik ile yağmur aynı anda bitti" dedim, Leila gülümsemek ile yetinip cevap vermedi.
Yağmurun dinmesine üzülmüş olmalı diye düşündüm. Ne yapıp edip diyalog kurmalıydım "Yarın gene çok yağmurlu bir gün olacak" dedim. Leila çok iyi dinlemesine rağmen cevap yerine masadaki telefonunu eline alıp ekrana bir şeyler yazdı ve sonra ekranı bana gösterdi :
"Çok özür dilerim, kulaklarım duymaz, sağırım".
Müzik çalmaya devam etti, kalabalığın çıplak sesi tekrar giyinmiş gibi kaldığı yerden devam etti, Leila dışarıyı camdan seyretmeye devam etti, gözünü kaldırımdaki güvercinlerden ayırmıyordu.
Sükunetiyle ıssız bir çölde tek başına yürüyen biri gibiydi Leila. Bense bu çölde ağaç gölgesi arayan biri gibiydim.
Mûlla Evîndar
03.03.2020
Yorumlar
Yorum Gönder