LİSELİ

LİSELİ

"Liseli" kelimesi nedense durduk yere kulağıma hoş gelir, anlamıyla, telaffuzuyla hoş bir imge olarak zihnimde belirir.

"Lise" Fransızcadır, "Lycée" diye yazılır Fransızcada, ama okunuşu aynıdır. Fransızca aşk dilidir derler, kim bilir belki de ondandır kulağa hoş gelmesi.

Liseli artık çocuk değildir ama henüz tam genç de değildir, reşit değildir ya da olmak üzeredir. Ama artık aşık olmasını becerir, sevmeyi bilir.

İlk sevmelerin, taptaze aşkların yaşandığı yıllar... Belki de bundandır zihinde hoş bir imge olması.

Lise 1, Lise 2, Lise 3 diye belirtirdik sınıfımızı.

Lise 3'teydim.

Sıralara ikişerli ikişerli otururduk. Genelde erkekler ve kızlar ayrı otururdu. Yanımdaki sıra arkadaşım Serdar nakil yapıp başka liseye geçince ben sırada tek başıma kaldım. Sınıfın hemen hemen yarısı kızdı, kızlar da ikişerli ikişerli otururdu, sadece bir sıra vardı ki orada üç kız yan yana oturuyordu, o da hemen önümdeydi. Hemen o ilk gün öğretmen o üç kızdan Aysu'ya seslenip "Kızım arkadaki sıraya geç, sıkışmayın". Aysu kenardaydı zaten, çantasını, defterini, kalemini alıp yanıma geldi. Yanıma yerleşip ufak bir gülümseme ile bana bakıp oturdu. Bu gülümseme Serdar'ın o asık suratının sıraya verdiği eski atmosferi bir anda yerle bir etti, Aysu'nun gülümseyen bakışları romantik bir şarkı gibiydi. İçimden "İyi ki gittin lan Serdar" dedim.

Teneffüs zili çaldı.

Öğretmen çıkar çıkmaz fısıltılar yükselmeye başladı :

"Vay be ne kadar şanslı"

"Hem de sınıfın en güzel kızı"

"Yer sıkıntısı böyle varken, Aysu hep orada oturur artık"

"Aynı sırada erkek ile kız".

Aysu bunların hiçbirini duymadı, zil çalar çalmaz bahçeye ilk çıkanlardandı.

Ders zili çaldı.

Öğretmen iki üç dakika gibi geç geldi. Matematik dersiydi. Konu üçgenler ve dörtgenlerdi. Öğretmen gelene kadar Aysu işaretlediği bir iki soruyu bana sordu : "Bu üçgende hipotenüs hangisi? Bir de bu dörtgenin alanı nasıl bulunacak?" Ben de "Bu dik üçgen olmadığı için hipotenüs yok, dolayısıyla önce bir dikey indirmeliyiz vs." derken önümüzde oturan kızlardan "Aman nasıl da kaynaşıyorlar" diye esprili sesler gelmeye başladı. Diğer soru içinse "Kesişen, çakışan kenarlar yok, bu dörtgende paralel kenarlar var" diyordum, bu sefer kızlar "Aman kesişmeyin, hep paralel durun" deyip kahkahalar atıp takılırlarken öğretmen derse girdi.

Lise 3, tüm diğer senelerimden daha özel bir yere sahipti artık, çünkü sınıfta bir kız ile aynı sırada oturuyordum, hem de Aysu gibi çok güzel bir kızla. Artık ayrıcalıklı biriydim, herkes gıpta ile bakıyordu bana.

Birgün Aysu sırada defterine çökmüş dalıp gidiyordu, defterine şu satırları yazdığını gördüm :

Ne zaman geleceksin
Söyle ne zaman
Neden hep uzaklardasın
Ne zaman bana doğru yola çıkacaksın
Ne zaman bana geleceksin
Söyle ne zaman
Hep bekliyorum

Bu satırları görünce üzüldüm, demek sevdiği biri vardı. Sevdiği bu kişi uzaklardaydı, bu da beni az da olsa sevindiriyordu, hiç olmazsa sınıftan birine aşık değildi.

O günden sonra Aysu'ya hiç o gözle bakmadım, çünkü sevdiği biri vardı. Aysu gibi güzel, efendi bir kıza da böyle davranmam yakışırdı. Ona karşı hep saygılı olmaya çalıştım.

Karne günü geldi. Artık diplomalar alınacak ve lise tamamen bitecekti. Herkes ile vedalaştık ve ayrıldık. Aysu'nun benimle vedalaşırken gözlerimin ta içine bakarak ayrılması hâlâ gözümün önündedir, aklımda hiç unutulmayan değerli bir anı olarak durur, gözlerimde gezintiye çıkmıştı sanki. Babasının tayini çıkmıştı, hazırlıklar yapılmıştı, hemen o akşam yola çıkacaklardı. Aysu için sadece sınıfla, liseyle değil, şehirle de vedalaşma günüydü.

Böylece lise dönemi kapandı.

Çok değer verdiğim küçük bir not defterim vardı, her zaman üzerimde taşırdım. Bu not defterime hep birşeyler yazardım, karalardım. Buraya yazdığım notların meğer bana özgü bir tarzla yazılmış şiirler olduğunu sonradan farkettim. Onun için bu not defteri benim için çok değerliydi. Şimdi bu notları cep telefonuna yazabiliyoruz. O zamanlar cep telefonu yoktu ama bu not defterim cep telefonu gibi ya cebimde ya sıra üzerinde hep dururdu.

Mezuniyetin hemen ertesi günü koltuğuma uzanmıştım, not defterimi elime alıp birşeyler yazacaktım. Sayfaları hızlı hızlı çevirip boş yaprağa geliyorum. Çok ilginç! Son not hemen gözüme çarptı, çünkü benim yazım değildi ve şöyle yazıyordu :

Aramızda denizler, dağlar yoktu
Neden hep uzak kaldın
Birgün bana doğru yola çıkarsın diye
Gelirsin diye hep bekledim
Ama gelmedin

AYSU

Ve o günden sonra Aysu için ve Aysu'nun sebep olduğu belki yüzlerce şiir yazdım, şiir kitaplarıma onlarcasını aldım. Aysu bunları okudu mu okumadı mı bilmiyorum. Ama şu şiiri okuduğunu biliyorum.

Biliyorsunuz şimdi Instagram diye bir sosyal medya platformu çıktı. Çoktandır, aylarca önce bir şiir paylaşmıştım Instagram'da :

Aramızda denizler, dağlar yoktu
Deniz kadar, dağ kadar güzelliğin vardı
Ve bu gözlerimi kamaştırdı
Yolu göremedim
Gelemedim

Bu şiiri Aysu'nun beğendini, yorum yaptığını gördüm. Profiline baktım, evliydi, çocukları vardı.

Aysu'nun güzelliğine, efendiliğine karşı bir defa daha saygı göstermekten başka birşey gelmedi elimden.

İşte belki de ondan olsa gerek "Liseli" denince hoş bir ürperti kaplar içimi.

Mulla Evindar 

23.05.2020



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKUZ ADIMDA KÜRTÇE'Yİ KOLAYCA OKUYUP YAZMA METODU / Mûlla Evîndar

BIZBEN - Mulla Evindar

LAWIKMAR / Mûlla Evîndar

BÛKA SPÎ - Mulla Evindar

FIRAT CEWERÎ û CIWAN HACO - Mulla Evindar

JANA DIL - Mulla Evindar

ŞEVEKE PAYÎZÊ - Mûlla Evîndar

ÇÛNA BER TEQE - Mulla Evindar